Pazar, Aralık 4

3 ve 4

İnsanı kendi şehrinde tatile çıkaran haftasonları vardır. Kendini Starbucks'ta oturmuş, masada yazanlardan bir kısmını kullanarak kolaj yağarken bulursun.  
 Gezdiğin sokaklarda kendi tarihini bir başka kültürden öğrendiğin an, utançla karışık sevininirsin utanırsın çünkü neden bilmiyorsun, sevinirsin çünkü ne güzel anlatıyor. Küçük Ayasofya'ya girip son bir kez bakmak istemek, en sevdiği mahalle lokantısında musakka yemek için uzun uzun yürütmek. Hayat bu yönüyle çok güzel. Gerisi detay. Sanki en umutların bittiği bir anda gelen bir mesaj hissinde. 
Hissetmeyi deneten seni düşünmekten ve tasalanmaktan uzaklaştıran anların birleştiği iki gün. 


Dünyada bir dolu insan var, siz tanışana kadar yoklar aslında. Tanışıp onu daga boyundna yakaladığını hissettiğin anda senin hayatında bir yer kaplamaya başlıyor.  
Sultan Ahmet ve sokakları başlı başına ayrı bir yazı konusu. Kendimi hiç ait hissetmediğim, sadece bir kısmını Ankara Kale içine benzettiğim için ikinci kez bakma ihtiyacında olduğum sadece İstanbul adına önemsediğim bir semt. 
Balıkçı Sabahattin'e ilk gittiğimde sevdiğim dışarda meyve sebze şimdi de en hoşuma giden şey oldu. Kış olsa da, gene tazelik ve İstanbul'da değilim hissini aldım.  Sebze müzesinde gibi hissetmek, insan kırmızı biberleri bir sepet dolusu görünce bu kadar sevinebilir mi?  Keyifle sevdiğin mezeleri yerken, karşında sana söylenen şarkılar ve samimiyet.

En kötü günüm böyle geçsin. Hafif. Bol sebzeli, paylaşılan ana yemekli.




Salı, Kasım 29

Simdi de yer yokmus. Corba icemedim. Kitabin büyüsüne kapilip yol ustumde yer alan Ada muzik kitap kafe sine girdim. Buraya corbalarin en dogali yarasirken ne diye kofte var ne diye cirba sehriyeli tavuk? Suyu gercek tavuk mu ondan bile emin degilim.
Zaten kalmamis, minesitron olur mu dedi. Sebze corbasi neden demiyoruz?
Kitap beni bu haftaya baslarken yargilayan kisiye verecegim cevabi cevapladi memnunum.
Corba gecikti kalkip gitmek uzereyim ancak yazmanin buyusu ve dokunmatikteki hizimla memnunum. Corba geldi. Hesap gecikir diye hesabi da istiyim de bitsin derken, hesap ve limon lutfen dedim, garson dumur oldu.
Suyuna sebZe kokusu gecmemis iskak bezi cigniyorsun tadi veren corbaya bir limon sıktım olmadi, yeniden yapmassam bu corbayi olmayacak.
Corba acaba musluk suyuna mi?
Ekmek bayat ve ben yazarken doyuyorum. Guinness icsem daha doyardim. Zaten bence o soguk corba.

Yazi bitsin, corba kalsin. Burasi da sadece kitapci olsun.

Cuma, Kasım 25

yeni ay

bu sabah cok güzeldi. sabahlara asık olmaktan bıkmam ben cünkü günün en güzel saati ve ışıgı ben iyi oluyorum diye bana öyle de geliyor olabilir.

yoga'da yerle bir hareketler yaptık kendimizi elimizi ayaklarımızı önce yere yapıştırıp sonra tekrar sıyırdık.
hocanın karnındaki olusumu izlemek bana memnuniyet verdi, aynı ana karnında gelişen cenini ilk ultrasound'a görüp heyecanlanısım gibi. içizim karnımız ve kendimiz sonra bebeğimiz aynen ucakta oldugu gibi.

sonra enteresan bir veri aslında veri vardı da bünyemde tecrübeye dönüştü, bacak üst iç kısım acısı.
hayatta kastıgımız ve nefes vermediğimiz yani aslında hayat vermediğimiz kısımlar geliyor yogada bizi buluyor ve yogada tam ordan inciniyoruz.
sakatlanma diyip de abartmıyoruz bunu sadece bir rahatsızlık diyoruz.

nasıl buyuk buyuk hareketlerden inceliyorsak aynen düşüncede ve kullandıgımız kelimelerde de buyük büyük kaba kaba iken güzel ince ve nazik.
Nasıl dan dan topuk vuruyordum da şimdi parmak ucundayım. tam öyle.

sevgim bu işi.
sert olmus, agrımız yerlerim hayatta neresi neresi demeyip artık 3 değil 5 gün yoga yapıcam
yapıcam da yapıcam..
olmak için yapmak.

Perşembe, Kasım 24

Berlin Sabah

Nasil oluyor Berlin'de sabah gidisimle bu sabah burda Yoga'ya gidisim ayni his.

Cumartesi, Kasım 5

Yoğunum.

Fotoğraf : Özge Özdoğan


1955, 1970, 1975, 1977,1974,1921,1931 son yazdıgım tarihleri attım.
Bilemedim çünkü doğum tarihlerini, yarın kontrol ederim. Bu akşam bir masanın etrafında bu yaşlarda aynı kandan insanlar toplandık ve yemek yedik. Güzeldi, şunu düşündüm, aslında her insan özel ve her insandan stil tavır tarz olarak onlarca var.  Benim favori insanlarım her fonda aynı davranabilenler. Fotograflar çektik. En önemlisi o anı yaşadık. Böyle bir anı aramızda 1982 ve 1972 varken hatta 1948'de varken 2009 yılında da yaşamıstık. şimdi 2011'i bitiyoruz, 1948 artık bizimle aynı masaya oturamıyor, üç yıldır bizimle ancak yemek yeme, uyuma, yaşama stili tamamen değişti. Olayı anlamak kabullenmek ve içinde yaşamaya başlamak hep bu üç yılın içinde oldu. İnsan beyni durmuyor, soru soruyor, olan olaya kendi gözünden, kardeş, anne, eş gözünden bakıyorsun, acı ve yokluk hissetme karşılaştırması yapıyorsun, sonunda anlıyorsun ki, ne düşünsen gerçek ile alakalı olmayabilir, sadece nefesinin akışını değiştiren tek düşünce onun gözünden baktığında, biz ve günler onun etrafında aynen sahneye çıkar gibi geliyor ve geçiyoruz, o hep sabit, aynı yerden bize bakıyor. Bıktım artık demiş bugün. Yediğimiz en lezzetli balık, eve sadece içinde ben oldugum tekne içinde bogazı soluyarak hatta içmek istercesine keyif alarak geçsem de, bıktım kelimesi iç acıtıcı. Yazıyı mutluluk ifadesi, aramzıdaki 1920'lilerin varlığı ne tatlı, yaşasın, şükürler olsun, ailen olması ne güzel, ve böyle bir ailen mutluyum  yazacakken, içimden bu kelimeler çıkıverdi.
Bıkma yaşa. Bırakmadan bırak bazen.. İnsan aslında bazen bu hayatta yapmak isteyip yapamadıklarına dem vururken bir daha dünya gelsem ve ya eski yaşamlar var ise kesin ben şuydum dediği anlarda bir durup düşünmeli.
Bu yasamda yapmalı her ne ise o yapmak istediği.
Sağlıkla Canım Ailem!

Kedi-Kendi

Kedi ile kendi, kelimesi, aslında farklı olsa da bir n ile benzerlik kazanabiliyor, biraz kafa orarsan tabii kelime üzerinde.
Kediler kendilerine düşkündürler gibi bir cümle kurarsam daha net anlatmış olur muyum meramımı bilmem.

Kedi gibiyimdir belki de haberim yoktur, bir köpeksever olarak aslında kedilerle olan benzerliğimi geç fark ediyor olabilirim.

Öyleyim..

Bundandı belki ego savaslarından patlayan blogumuz hepsi bir ya!da kedileri her gördüğümde delirmem.
Sevmemem.
Psikolojide de çok geçer insan kendine en benzerde yaşarmış sorunları. Sana en yakın olması gerekeni aslında gidip bazen uzagında tutabilirmiş insan.
Basit görünen ama zor konular bunlar.

Dün hiç duymadığım bir kedi şarkısı ve bana geçen bayram hediye edilen Kedi ile bu düşünceler belirdi.
Sabahtan beride aklımda. Başım ağrıyor, kendimi bu konuda bile bile, Sarafin Merlot içtim. Frontera dışında basımı agrıtmayan bir şarap bulmalıyım. Bir de bazı şaraplar neden baş ağrıtır bunu da öğrenmeliyim, 2009'da bai gösteren ben şef olacağım içimdeki şef'ten gene haber var, her ne yeni bilezikse koluma takmak istediğim, hep yanında yoga var. Yazıyı saymıyorum bile, o zaten kendimim.

Bir kedim bile yok.
Köpeğim de. Hayvanların beyni ile kurduğum o doğal iletişimi ne severim ben oysa ki.
Köpekli anılarımda buruk bir yer de. Bir yer de değil, bakış açımı değiştirdiğim anda.
Köpek yazısı değil bu kedi yazısı. Bir de kaç zaman önce Akmerkez'de görüp gönül verdiğim Bengal kedisi var. Evde sana bakan iki göz keyifli bir şey. Enerjisi hoş.

Gene de kedi mi köpek mi dendiğinde, elbet köpek.

İyi bayramlar

Kurban edilmemek lazım, kurban olmamak ta..Hiç kimseye..
İnsanlarla olan problemimi kendimle çözmek kararı verdiğim bir gün.

Çarşamba, Ekim 26

Keskelalaka

(Fotografın da başlıkla uyumlu keskelalaka olmasını istedim. )
Je suis dans la piscine!

Edebiyat olmasa ben kendimi çok yanlız hissederdim, fotoğraflar zararsızdır misali, kitaplardaki kişilerde zararsız aslında, o sırada kitapta konuya göre zararlı olsalar bile, rol icabı ya, veya yazarın kahramana o sırada yüklediği rol icabı ya.. Belki de günlük yaşamda da böyle bir düstur vardır..

Günün lafı keskelalaka çünkü bir konuda herşey yerli yerine tam oturmusken içimden fışkıran bir duygu seli ile durduk yere burnuna bayıldıgımı ifade ettim birine. Keskelalaka baslıgı ondan atıldı. Mesela bu sabah güne başlarken aklımda bunu yapmak yoktu. Hergün gördüğüm burun, onu beğendiğime ilk karar verdiğim günde katiyen burnu değildi ön planda. Daha ziyade onun enerjisini, tuhaflıgını ve anti kahraman tavırlarını beğenmiştim.

Şimdi aklımdakileri not alıyorum, sabah erken kimse yokken yazacagım şu an yediğin fırında mercimekler ve öncesi içtiğim domates corbası onlardan da önce içtiğim bir kadeh sarap ve ceviz beni yorgun yaptı, onlardan da öncesinde upuzun bir saati canlı yayın olan bir gün var. Hayat kendine göre olup geçerken bir de benim o hayatın içinde olup dıştan bakabilen yanımda eklenince tüm yenen ve içilenlere haliyle yoruldum.

Yatakla yatay, uykuyla bir olmak şimdilik en içimden geleni.

Yeni ay!

Yeni AY

Aklımda şu soru ile uyandım. Yazmak için engin bir konu oldugunu da düşündüm.
Yoga ile bu denli ilgili ve sevgili olup, aslında ondan uzak yaşamak durumunda olup, onun ögretisi ve dönüşümleri ile ofis ortamlarında yaşama durumunda olmak.

Aynaların daha çok ve çeşitli.
Kendimi şanslı hissettim, bir başka gözle bir başka işlere bakabilmek.

Aslında hepsi bir.

Bakalım eve geldiğimde neler gözlerime çarpmış, aklımda yer etmiş, mutlu etmiş, şaşırtmış, üzmüş
hangi hislere bulanmış olarak geri dönücem. Ne öğrenmiş olacağım özetle.

Sabah ve akşamki ben bile farklı.
Hava serin, şu an camdan tamamen yapraklar gözüküyor ve hareket halindeler, evde çıt yok, sadece klavyeden çıkan çıt çıtlar..Aklımda ve rüyamda sık sık VK beliriyor şu sıralar.
Berlin ve ordaki kamp, ordaki günlerde VK ile ilgili gelenlere eşlikçi.

İşlerimi yoluna koymuş olmam ve zevkle gidiyor olmam çok memnun edici, bugün kötü bir gün ancak doğru yerdeyim hissi insana güven veriyor. Doğru yerdeyim dedirten de yanlış yerlerin bende bıraktığı net duygu.
Hatalarım ne tatlıymış, onlar olmasa be bu sabah bu kadar keyifli ve hafif olur muydum?

Fotoğraf : Özge Özdoğan

Gönlümdekiler yaşamıma ..Bugünden dileğim bu. Yeni ay'dan...

Salı, Ekim 25

yoga vinyasa

Ben içimden geldi diye, nasılda sondan başlamışım, son derken aslında yapılmışı var misali, son noktasından ve vucutları ile bu işe 200 saatini vermiş kişilerle..
Aferin bana.

Şimdi ise yazılarından tanıyıp, bu kişi benlik olabilir dediğim diğer bir hocanın ellerinde dünya bir toz bulutu halindeydi döndüm. Başında power olmayan version ise beni yumuşacık yaptı, eve geldim, ılık bir duş, bambu/koton karısım aslında bornoz ama ben ev elbisesi giyiyorum bana ne ile yazmaya koyuldum.

Bugün bir gün öncesinden, ağrıyan yerlerimden eser yok, bilakis uzadım. Mutluyum.
Omuzlarım daha bir düşük, kafama doğru yaklaşmaya çalışmıyor. Yüzüstü yattığımızda ayaklarıma yapılan işlem acaip iyi geldi. Neden? Bunu hemen düşünüp araştırıp, tamam buldum diyemeyecek kadar
huzurlu ve meraksızım. Nasıl olsa bulurum, veya sorarım.

Yarım kobra'nın yavaş versiyonu ilgincti. Beynine iyi resmettim, ben o harekete direk en hızlısından ve
suryanamaskar'ın bir parçası olurken girmişim. Bir anda hayatım ne kolay dedim.

İyi ki bu vinyasa tarzı yoga'ya da en ağırdan girmişim.
Bugün bu denli haydi uçalım, hey modunda olmazdım.  

Hoca demek adetten, hoca kelimesini sevmiyorum, öğreten kişi, yoga mentor, master, örtmen, kişi,
şimdi bu sefer aklımda kalmasa da sonra hatırlayacagım kadar güzel tek tek tane ve akılda kalıcı konusuyor, çok sevdim.

Herkes yazılarında oldugu gibi aslında. Yazılarını sevdiğin birini seversin.
Uykum geldi, kendimi yataga bırakıp, sabah erkenden kalkıp, kendi yogamı yapıcam.
Kendi yogamda bu yogadan cıkmıs ve ögrenirken ögrenirken büyük resimde hareketler kafamda beliriyor. Bütününü ögrendiğim , parçaları birleştiriyorum. Çok keyifli ..

Peki neden sesimi paylaşmakta sessiz kalıyorum?
OOOOOMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMM!

Tek bir isim aklımda şavasana, o da tam değil.
Perşembe günü öğrenirim.
Bugün bir de ders sonunda kişiler nasıl uyuya kalabilecek kadar kendilerini bırakabilirler diye düşünürken, ispanyolcaya kaldığım yerden devam etmeye karar verdim.

Seviyorum.

Pazar, Ekim 23

Voltran


Omuzlardan itibaren kollar, köprücük kemiğinde hiç ağrı bile yok, gel gör ki sırt yanlar 
antrikotlarım ağrılı ve kolumun arka üst kısımları. Köprücük ve çevresi oldukça rahatlamış. Ordan geçen sızıyı belirli yerlere paylaştırmış sağolsun. Bu ağrılar bana ketif veriyor, sanki dolaplarda kalmış bşr şeyleri çıkarıp havalandırmışsın misali, yer değiştirip kullanmış ve hayat vermişsin hissinde.

Kate mesaj atmış, deprem ile ilgili. İnsanlar arasında ilk görüşte oluşan bağlar hep devam ediyor. 
Canım arkadaşım. 

Yoga yolunda en ilgimi ceken ve ilk derinleştirmek istediğim kısım dünden beri
aklımda olan, bu sabah araştırmalarımda buldum. Ne varsa Berlin'de var. 

● Anatomy and Physiology
To instill a scientific understanding of how our bodies work in relation to yoga and well being.

Topics:
● Anatomical Models of Different Cultures and Medical Systems
● Western Medical Models of Anatomy
● Systems of the Body and Their Functions
● Applied Anatomy and Physiology in Relation to Physical Yoga Dynamics
● Anatomy in Relation to the Subtle Energetic System


Köprücük Kemiğim BOLD bir hal aldı, bedenimde.

Setubandha Asana; Half Wheel
Yeniydi. İlkti.
Suçlu hareket bu da olabilir.  Sevgili köprücük kemiğimi sızlatan.  Kemik mi doku mu sızlar?

Bunu yazarken, "twist" hareketleri de yeniydi, onlar da olabilir.

Karnımı tir tir titreten, Nouka Asana.
Hareket merkez gücü kuvvetlendiyor.

Sağ tarafım daha ağrılı.

Shadow Yoga'yı şu an aldatıyorum muyum? Onu o yapan ailesini görmeye gene ona sevgimden köklerini araştırmaya mı gittim? Sanki ikincisi, aldatmak bana göre değil zaten.

Köprücük Kemiğim


Ağrım devam ediyor, tekrar uyudum, hem hoşuma gidiyor bu uyku hali hem de düşündürüyor. 


Adını hatırlayamadıgım kemiğin sağ tarafında sızlama var. 
Köprücük, yarım köprülerde incittim diye düşünürken aklıma geldi. Köprü kurarken incindi ve adı köprücük, komiğime gitti. 


http://www.innerbody.com/image/skelfov.html

Anatomi önemli ve kritik, hakkında bir çk şey okusamda derinleşmem lazım. 
Yoga'nın bendeki duygusal etkilerini daha az düşünüp biraz bu yönüne bakıcam. Yoga'nın madde yönü benim kendi deyimimle anatomi. 

Sağ köprücük kemiğim iyi olsun istiyorum. 
Ve neden incindi bilmek istiyorum?

Kollarım güçsüz olduğu için oldu sanırım, aynen shadow yoga başlarında karnımın cok ağrıması ve bileklerimin acıması gibi. 

Bacaklarımın nispeten güçlenmiş olmasına, adho mukha svanasana'da cok rahat olmama, plank pose'da iyi hissememe odaklanıp, daha öne hiç yapmadıgım hareketlerle şu an ağrılar içinde şaşkın olmama odaklanmıcam..Her ikisi de güzel, sadece köprücük kemiğim geçsin.

Salı günü başlangıç seviyesine gidip, başında power olmadan nemenem bir şey ona bakmalı.





Wizard of OZ!

Boyunumu yağla dedi teneke adam..Wizard of Oz'dan bir laf belirdi aklımda. Boynum ağrıyor, yarısı sağ tarafı.

Uzun uzun uyudum. Sanırım dört saat. Yüzümde bir memnuniyet ifadesi belirmiş kalktım. Aynada uçuk ilacımı sürerken bünyeme Yoga geldi bakışı geri gelmiş. Yoga tanımı bence bu, yüzüne baktıgında gözlerinin içindeki mutluluğu yakalamak.

Boynuma dönecek olursak, ilk bahsetiğim yerlerden ziyade bu sefer gene sağ ama sırta doğru, tek bir yerde ve sabit olmadığı için rahatım, endişe etmedim. Boynumu bırakmam gerektiği yerlerde ya bırakmadım veya köprü yarım olsa da kurmam yaptı. Bu nedenle birebir çalışmak istiyorum ben.
Sabah güne mor mürekkep üzeri, özel ders ayarlaması ile başladığım için mutluyum. Yazı, yoga ve yogurt günler gene yakında, düşüncesi de mutlu ediyor beni. Mutluluk en iyi şeydir. Benim hayatta tek hedefim var, mutluluk.

Uyuyakaldığım için Leyla'nın ikinci yaş doğum gününe gidemedim. Uyuyakalmasam da kalakaldığım için gidemezdim belki de. Heryerim ağrıyor. Mutluyum ama takatim yok. Sadece yazıya isteğim var bugün.

Eve gelir gelmez ilk notlarımdan sonra aklı selim bir yoga geçmişim ile ilgili yazarak düşünmek istiyorum.

Önce bir kahve yapayım, bugün hiç içmedim.

Çekirdekten çekince kahveyi tüm evi saracak koku ile zihnim bayram ederek bana daha çok bilgi gönderir belki.

Fark ettim ki!

shadow yoga cidden iyi bir programmış.  yogun ve zormuş harketleri kendi içinde,  bugün zorlandıgım power vinyasa dersine girdim, ve bir buçuk saatmiş.sanırım geçmişimde shadow yoga pratikleri olmasa derste daha çok zorlanırdım.. çıktıgımda saat kaç diye sorarken acıklı bir ses tonum vardı. çok iyi geldiğini hissediyorum. Bir ay ara verip, shadow'a  ısınsın diye bünyem, biraz da hocayı merak edip gittiğim seanstan mutlu, mesut,
düşüncelerim durmuş şekilde çıktım.

Boynumun sağ tarafı çenemden omzuma dogru inen yerde  gergin ve rahatsız..
sanki bu vinyasa ileri seviye gibi geldi.başındaki power'dan kıllanıp iyi ki  aç karnına gitmişim.
başlangıç dersine de girip farka bakacağım.

2005 yılında üç kere gidip sonra 2008 6 ay yoga fit her salı sonrasında da 2011 Şubat
8 şubat shadow yoga, ben şimdi kaç zamandır yoga yapıyor oluyorum, aslında saatlerine bakmam daha mantıklı. kafam ve bedenim kaç saat bu uğurda zaman harcadı, bu durumda yoga ile ilgili okuduklarımı ve izlediklerimi de işin içine katmam gerekir.

kollarım güçsüz, bacakları iyi durumda gene, kollarıma kıyasla.boynumun sağ tarafı acıyor, hissi nasıl tarif edebilirim, gerliyor hissi ve bir noktada arakaya doğru şimsek çakınca beliren kırık ışık çizgisi gibi sinyal yolluyor..

yemek yemeliyim.
özlemişim yoga'yı.
düşündüğüm kadar feci geçmedi. beynime vucudum yardımcı oldu, şu an düşündüğüm yapamadıgım iki hareket dısında fena degildi.
başlangıç aşamasında gidip hareket isimlerini ve manyıklarını anlamya çalışacağım.
power kısmına daha sonra..

Bir anda aklıma gelenler

İçerikten bağımsız yazdıgım yazıya bakmayı da seviyorum. Bir anda post ettikten sonra oluşan görüntü hoşuma gidiyor.

Okumadan, o anlık içimdekileri buraya dökmek ve yollamak ..
bu blogun 2007'de ortaya çıkma nedeni, yazdıklarımı el yazımdan dolayı okuyamadıgım içindi, sonrasında blogların geldiği durum ve değişen dünya ile birlikte burası çok yorum alsa da oldugu gibi kaldı. Takipçiler edindi haklı olarak çünkü internette ve açık herkese.
Gene de okunma kaygısı ile yazmadım. Bazen şunu düşündüm, aslında her gün yazmalı ve beni takip edenleri güzel yazılara maruz bırakmalı, bazen yaptım, bazen de yapmadım..
Özgürlük bu.

Artık, kendim için disiplinli ve konulu bir yer istiyorum.
Yapacağım da.

10:18
Çıksam iyi olacak.
Çok acıktım ama sanırım yemeyeceğim.
Dayanılabilir.

Mor Mürekkep

Mürekkep'le başladım güne bugün.
Yazdım yazdım yazdım, kendime olan sorulardan ve cevaplardan oluşan yazılardı.

Mark Murphy aklımdan çıkmıyor. Twister parçasını söylerken zihnimde ve bedenimde olanlarda.
Parçadan beynime giden kelimelerin zihnimde ve kalbimde yaptıgı tetiklemelerin dışa vurumu.

Birazdan cihangir yoga İstinye'ye gideceğim. Yeni bir ders denemeye. Aslında bu derse bakışım biraz ara verdiğim shadow yoga'ya giriş ısınmaları. Bu hocayı seçmem ise yazılarını okuyup çok beğenmem. Yoga geçmişim eski olsa da, Yoga benim için çok önemli olduğundan hiç bir kurum veya hoca ile evlenemedim hep bir şey buldum benim için uygun olmaıdgını cıkaracak, ancak şu sıralar kafam değişti, yoga'yı bulmuşken gerisi detay. Kimden ögredniğinde bir yere kadar.

Yeniköy köşe lokmacı benim için çay bahçesi duruyor mu hala. Acım. Yemek yemesem iyi olur, başında power yazan bir derse gideceğime göe sanki yoga-fit tarzı bir şeyler olacak gibi geliyor. Bir de şunu istemiyorum, Stephanie derslerine katılma nedenim de buydu. Evet ben shadow yoga ile kendim tanıstım, ilk görüşte aşık oldum ancak shadow yoga'da birşeyler kompoze edilmiş hali, bundan beni sardı zaten, shadow yoga'yı olusturan diger componentleri neden gidip tecrübe etmiyim. Component tam sankritce oldu, yasasın, ne cabuk ögreniyorum!

Agzından çıkanı kulağın duyuyor mu lafı, tam bu zamanlar için geçerli.
Yazarken klavyeye bakmayı çok seviyorum. Bu yazıda aslında uzun zamandır içimde olan diger bir blog acma, tek bir blog acma, onun içinde herşeyin oldugu bir tek kapının ısınması.
Tek bir kapıdan girip, arka oda,teras, karanlık oda, kütüphane, kiler, mahzen, herşeyin bulunacağı bir koca ev, belki de şato. Zamanla anlaşılacak o.

Evde çıt çıkmıyor, güneş gözüme giriyor, aklımda Yoga bana küstü mü düşüncesi, vücudum benimle olacak mı? Bence o istiyordu uzun zamandır da ben ve zihnim nu yatapa cekiyorduk. Şimdi de sıra ona geldi yeterince ona pratik yaptırmadık diye bizi yarı yolda bırakabilir. Ne yapalım, bir saatin sonunda birşeyimiz kalmaz, sonrasında da oturup konuşur anlaşırız.
Tam bir saat sonra başlayacak ders, karnım çok aç, aslında yesem bir şey olmaz..
Deneyelim görelim.

Kahve ve yanında hafif bir ekmek peynir, iyi gelebilir.

Pazar, Ekim 16

dansez vous

çalıp uykuya demişken, hyde park'ta öylece oturmak isterken stockholm'e gitmek istedim.
ikisini de gidicem. sırayla. aklım fikrim nick hornby, tomris uyar, fitzgerald ve internette. 
yazıda,yogada ve dansta. aşkta. sonuncusu benim kontrolüm dışında oldugundan fazla kafayı yormamak
lazım, şu an ki halim amelie'den hallice, bridget jones'a göz kırpıyor. filmine değil ama, helen fielding kitabındaki ikincisini "edge of reason" olan ikincisini rennes'e giderken ucakta bitirdiğim yıl 2000, halis mulis bridget jones.cümle düşük oldu çünkü o yıl bana .ok iey anımsattı tek bu cümlede bile. ölümler, aşklar, ayrılıklar, bavulda unutulan domatesler, paris buddha bar'da edilen danslar...sanırım kitabın ilkini uçakta okumuş devamı yok mu bunun diyip ikinci olanı iner inmez alandan almıştım. evet öyle olmuştu. helen fielding'in başka kitabını da aramış ama bulamamıştım. 
sadece yatay geçen bu haftasonu aslında iyi geldi. 
iki yüzlü kişilerden uzak olduğum bir hayat dilerim. kendime ve sevdiklerime.

2000 yılına sevgilerimle..