Salı, Kasım 29

Simdi de yer yokmus. Corba icemedim. Kitabin büyüsüne kapilip yol ustumde yer alan Ada muzik kitap kafe sine girdim. Buraya corbalarin en dogali yarasirken ne diye kofte var ne diye cirba sehriyeli tavuk? Suyu gercek tavuk mu ondan bile emin degilim.
Zaten kalmamis, minesitron olur mu dedi. Sebze corbasi neden demiyoruz?
Kitap beni bu haftaya baslarken yargilayan kisiye verecegim cevabi cevapladi memnunum.
Corba gecikti kalkip gitmek uzereyim ancak yazmanin buyusu ve dokunmatikteki hizimla memnunum. Corba geldi. Hesap gecikir diye hesabi da istiyim de bitsin derken, hesap ve limon lutfen dedim, garson dumur oldu.
Suyuna sebZe kokusu gecmemis iskak bezi cigniyorsun tadi veren corbaya bir limon sıktım olmadi, yeniden yapmassam bu corbayi olmayacak.
Corba acaba musluk suyuna mi?
Ekmek bayat ve ben yazarken doyuyorum. Guinness icsem daha doyardim. Zaten bence o soguk corba.

Yazi bitsin, corba kalsin. Burasi da sadece kitapci olsun.

Cuma, Kasım 25

yeni ay

bu sabah cok güzeldi. sabahlara asık olmaktan bıkmam ben cünkü günün en güzel saati ve ışıgı ben iyi oluyorum diye bana öyle de geliyor olabilir.

yoga'da yerle bir hareketler yaptık kendimizi elimizi ayaklarımızı önce yere yapıştırıp sonra tekrar sıyırdık.
hocanın karnındaki olusumu izlemek bana memnuniyet verdi, aynı ana karnında gelişen cenini ilk ultrasound'a görüp heyecanlanısım gibi. içizim karnımız ve kendimiz sonra bebeğimiz aynen ucakta oldugu gibi.

sonra enteresan bir veri aslında veri vardı da bünyemde tecrübeye dönüştü, bacak üst iç kısım acısı.
hayatta kastıgımız ve nefes vermediğimiz yani aslında hayat vermediğimiz kısımlar geliyor yogada bizi buluyor ve yogada tam ordan inciniyoruz.
sakatlanma diyip de abartmıyoruz bunu sadece bir rahatsızlık diyoruz.

nasıl buyuk buyuk hareketlerden inceliyorsak aynen düşüncede ve kullandıgımız kelimelerde de buyük büyük kaba kaba iken güzel ince ve nazik.
Nasıl dan dan topuk vuruyordum da şimdi parmak ucundayım. tam öyle.

sevgim bu işi.
sert olmus, agrımız yerlerim hayatta neresi neresi demeyip artık 3 değil 5 gün yoga yapıcam
yapıcam da yapıcam..
olmak için yapmak.

Perşembe, Kasım 24

Berlin Sabah

Nasil oluyor Berlin'de sabah gidisimle bu sabah burda Yoga'ya gidisim ayni his.

Cumartesi, Kasım 5

Yoğunum.

Fotoğraf : Özge Özdoğan


1955, 1970, 1975, 1977,1974,1921,1931 son yazdıgım tarihleri attım.
Bilemedim çünkü doğum tarihlerini, yarın kontrol ederim. Bu akşam bir masanın etrafında bu yaşlarda aynı kandan insanlar toplandık ve yemek yedik. Güzeldi, şunu düşündüm, aslında her insan özel ve her insandan stil tavır tarz olarak onlarca var.  Benim favori insanlarım her fonda aynı davranabilenler. Fotograflar çektik. En önemlisi o anı yaşadık. Böyle bir anı aramızda 1982 ve 1972 varken hatta 1948'de varken 2009 yılında da yaşamıstık. şimdi 2011'i bitiyoruz, 1948 artık bizimle aynı masaya oturamıyor, üç yıldır bizimle ancak yemek yeme, uyuma, yaşama stili tamamen değişti. Olayı anlamak kabullenmek ve içinde yaşamaya başlamak hep bu üç yılın içinde oldu. İnsan beyni durmuyor, soru soruyor, olan olaya kendi gözünden, kardeş, anne, eş gözünden bakıyorsun, acı ve yokluk hissetme karşılaştırması yapıyorsun, sonunda anlıyorsun ki, ne düşünsen gerçek ile alakalı olmayabilir, sadece nefesinin akışını değiştiren tek düşünce onun gözünden baktığında, biz ve günler onun etrafında aynen sahneye çıkar gibi geliyor ve geçiyoruz, o hep sabit, aynı yerden bize bakıyor. Bıktım artık demiş bugün. Yediğimiz en lezzetli balık, eve sadece içinde ben oldugum tekne içinde bogazı soluyarak hatta içmek istercesine keyif alarak geçsem de, bıktım kelimesi iç acıtıcı. Yazıyı mutluluk ifadesi, aramzıdaki 1920'lilerin varlığı ne tatlı, yaşasın, şükürler olsun, ailen olması ne güzel, ve böyle bir ailen mutluyum  yazacakken, içimden bu kelimeler çıkıverdi.
Bıkma yaşa. Bırakmadan bırak bazen.. İnsan aslında bazen bu hayatta yapmak isteyip yapamadıklarına dem vururken bir daha dünya gelsem ve ya eski yaşamlar var ise kesin ben şuydum dediği anlarda bir durup düşünmeli.
Bu yasamda yapmalı her ne ise o yapmak istediği.
Sağlıkla Canım Ailem!

Kedi-Kendi

Kedi ile kendi, kelimesi, aslında farklı olsa da bir n ile benzerlik kazanabiliyor, biraz kafa orarsan tabii kelime üzerinde.
Kediler kendilerine düşkündürler gibi bir cümle kurarsam daha net anlatmış olur muyum meramımı bilmem.

Kedi gibiyimdir belki de haberim yoktur, bir köpeksever olarak aslında kedilerle olan benzerliğimi geç fark ediyor olabilirim.

Öyleyim..

Bundandı belki ego savaslarından patlayan blogumuz hepsi bir ya!da kedileri her gördüğümde delirmem.
Sevmemem.
Psikolojide de çok geçer insan kendine en benzerde yaşarmış sorunları. Sana en yakın olması gerekeni aslında gidip bazen uzagında tutabilirmiş insan.
Basit görünen ama zor konular bunlar.

Dün hiç duymadığım bir kedi şarkısı ve bana geçen bayram hediye edilen Kedi ile bu düşünceler belirdi.
Sabahtan beride aklımda. Başım ağrıyor, kendimi bu konuda bile bile, Sarafin Merlot içtim. Frontera dışında basımı agrıtmayan bir şarap bulmalıyım. Bir de bazı şaraplar neden baş ağrıtır bunu da öğrenmeliyim, 2009'da bai gösteren ben şef olacağım içimdeki şef'ten gene haber var, her ne yeni bilezikse koluma takmak istediğim, hep yanında yoga var. Yazıyı saymıyorum bile, o zaten kendimim.

Bir kedim bile yok.
Köpeğim de. Hayvanların beyni ile kurduğum o doğal iletişimi ne severim ben oysa ki.
Köpekli anılarımda buruk bir yer de. Bir yer de değil, bakış açımı değiştirdiğim anda.
Köpek yazısı değil bu kedi yazısı. Bir de kaç zaman önce Akmerkez'de görüp gönül verdiğim Bengal kedisi var. Evde sana bakan iki göz keyifli bir şey. Enerjisi hoş.

Gene de kedi mi köpek mi dendiğinde, elbet köpek.

İyi bayramlar

Kurban edilmemek lazım, kurban olmamak ta..Hiç kimseye..
İnsanlarla olan problemimi kendimle çözmek kararı verdiğim bir gün.