Cuma, Kasım 20

Enkaz Ruhlar

bir öğlen işten çıktı. kafasında varış noktası yokken indi merdivenleri.
bir taksi çevirdi, adresi verdi.

önce parka gitti, düşünmedi hissetti. kalbine destek verdi. zihnini susturdu, felaket senaryolarına nefes aldırmadı. kararlı adımlarla içinde bir yer kırılgan olsa da cesaretini öne çıkarmayı seçip apartman kapısına doğru ilerledi. hem korkuyor hem yapıyordu. yaşadığını hissettiği anlar çoğunlukla bu anlardı. kendine birbirine zıt iki duyguyu yaşattığı, her seferinde de sevgiden yana olanı seçtiği güçlendiği anlar. bir an hemen vazgeçip içinde olduğu hareketten aynı yoga asanalarında yanma ve acıma hissi çoğaldığında parça parça hareketten çıkarak tüm hareketin ona vereceği nihai fayda ve yorumu kaçırdığı anlarda yaptığı gibi kaçmak geldi içinden. arkadaşını aradı anlattı konuştu, korkusu dinsin diye, tam konuşmanın karşı taraf için heyecanlı kısmında kapıda "O" belirdi. gözlerinde saklamakta zorlandığı  şefkati sevinci kısa sürede diğer bir duygusu öfkeyle perdenlendi. yürümesini durdurmadan, "ne işin var senin burda?"dedi.

Aynı, ağır kanı donuk adımlarla karşındakini söndürüp üşüterek, dinlemeden geçip gitti yanından, arabasına binip uzaklaştı. İlk kavgalarında evden giderken öfkesine rağmen almayı akıl ettiği o kazak ve kazağın hafızasında açtığı o günün dosyası. Rahatlamıştı, ağlıyordu, dimdik ayakta durup kalbi beyni kalbi beyni kalbi beyni arasında gidip geliyordu kendi elini tuttu, tam karnında ikisini kavuşturdu ve bekledi. bekledi, taa ki ağlaması durana hissettiği aşk, aslında sevda bu dedi, içinden çünkü başlamış, olduğu haliyle kalmış, kopmuş, bağlanamadığı yerden kopmuş yoğun duygular gözlerinden akıp yola karışana kadar ağladı, ağladı.

anladı.
işte o an onu tanıdı. artık o, "o" değildi.
başkasıydı. ifade ettiği onca duyguyu arkada bırakıp gidebilen bir suretti.

anladı.
o'nda ağar basanın sevgi değil, nefret, şefkatiyle savaşan öfkesinin hep galip geldiğini anladı.
hissederek anladı, tıpkı yoga'da olduğu gibi.




Hiç yorum yok: