Çarşamba, Ocak 12

lütfen sessizlik..

Konusmadım bugün hiç..Konuşamadım, olmadı.  Kimse ile konuşmayınca cidden içindeki düşünceler tek tek sana ulaşıyor, sadece doktoru dinledim, ona bir kaç soru sorabildim, o da faranjit ile laranjit in farkı oldu.

Faranjitin iltihap yapmadıgı kesimi laranjit ilitihap yapıyor, komsu bölgeler. Biri bogaz duvarı, digeri ses telleri, hangisi hangisi kalmadı aklımda sonucta ikisi de bok durumda bende şu an ne fark eder, hangisi Levent, hangisi Armutlu..  Sesim kısık değil, yok.

Bu duygu korkutucu, rüyanda koşarsın da tehlike anında, bağarısan da duymazlar ya ona yakın, sadece etrafta gergin ve kosman gereken bir durum söz konusu değil. Normal yatakta öyle yatarak, arada ihtiyac nedeni ile, boğaz kuru soğuk su içerek çalışıyorsun. Okuyorsun.

Konuyu dağıtmak degil maksadım. UZUN ZAMANDIR yazmadım, özlenmişim, yazdıkça yazasım, silsile halinde çağarışımları dökesim geldi. Neden yazmıyorsun diyenler oldu, pek hoşuma gitti, anti parantez, içlerinden biri şunu dedi, yazılarında insanı insan yapan tıkanıklıklara iyi geliyordun, lütfen yaz.. .Diyemediklerimi sen diyodun ben rahatlıyordum, bu nasıl bir yorumdur, ve insanı mutlu eden bir manevi tatmindir ve her kıl olduğum yazıda kendime sorduğum soruların cevabıdır, şu an kendimi yıllarca sanatına küsmüş pek degerli yazar gibi hissettim. 

Bir yazı okuyorum, sadece olandan bitenden bahsediyor, konu da sıkıcı, olanda biten de doğal olarak sıkıcı buna paralel, ve içinde duygu yok, gözlem yok, sana, bana bir çağarışım yok, zaten içtenlik hak getire.
Yazılar güya kendinden bahsetse bile, kendinden uzak.

Ağzı olan konuşuyor diye yanarken zamanında, şimdi, bilgisayarı olan yazıyor, hem de her gün sıçar gibi yazıyor, yazılar da tabiyatıyla bok gibi oluyor.

Sağlığa içmişim hep iyi ki yıllardır, sese duyarlı, yüksek ses sever, ses tonu manyağı, ses getireni sevme delisi ve  ses vermeyeni anlama özrüm,  hep bugün kendi sessizliğimde beynimde ses etmemden yankılandı, sessiz yankı daha da şahaneymiş, bugün tecrübe ettim. Memnunum..

İletişim kurmanın tek yolu ses degil, saglıklı bir beyin aslında. Bu nedenle, durduk yere herseyin başının iletişim oldugunu bilenler, işi bu olanlar, sessiz kalmasınlar, konuşmaktan zarar gelmez, faydası saymakla bitmez.

Akıntısını ekranda gördüğüm -cm- uzunluğunda bir iltihap akıntısı nasıl olur da beni boynum yokmuşcasına ve buna rağmen kafam neden hala aynı yerinde durabiliyor şaşkınlığını yaşatabilir. Yanma ve acı hissi ile başım, vücuduma bağlantılı değıl gibi hissediyorum.

Fara ve lara kardesler bana bunu yaptı işte.

Sesimi kesti, başımla vücüdümü ayırmadan ayırdı. 

Sadece yazabiliyorum iletişim kurmak için, gerekmedikçe duman göndermiyorum, zira duman şu an bana çok çok zararlı. Nefes aldığımda da genzim esiyor hissi var, kışın eskiden kömür yandığında bir hava vardır, kokusu geniz yakar işte öyle bir esinti var boğazımda..

Konu boğazda geçince, can gerçekten boğazdan geliyor sorusu canlanıyor kafamda, canlandıgı gibi de cevap buluyor, çok dogru!

Halam  için kurduğum iyileşme planları da devre de, CPU'dan o da bir yandan işlemekte.
Bir yandan şükrederken, onun için ne denli pasif bir üzüntü içinde olduğumu da bugün boğazımda kontroller yapılırken, gözyaşlarımın istemsiz olarak aktif hale gelmesi ile bir kez daha anladım.

Nasıl oluyor da boğazında o zabazingo ile yaşayabiliyor, yaşayabiliyor derken, delirmeden, katlanabilmek duruma.

Bu sessiz günümde duam, onun konusamadan da olsa sağlığını bulması, cidden konuşmak çok gerekli değil.
İletişim kurarken hele hiç değil.

Yazı var, aynı mekandayken göz var, el var.

Gönül faranjitinden saklasın içimizdeki  hepimizi.

Hiç yorum yok: